I Shall Seal The Heavens - Bölüm 1537: Üçüncü Lord'un Dönüşü!
Bölüm 1537: Üçüncü Lord'un Dönüşü!
Gürültü dört bir yanda, tüm zaman ve mekanda adeta Meng Hao'yu gömme niyetiyle yankılandı. Meng Hao ise sadece soğukça homurdandı. Hemen dalgalanmalar yayıldı ve gittiği her yerin bozulmasına ve çarpılmasına neden olurken adeta Engin Genişlik'in yıldızlı gökyüzüyle bağını koparıyordu. Yıldızlı gökyüzünün iradesinin kükremesini görmezden gelen Meng Hao et peltesinin ruhunu sağ eliyle zırha itti. Göz açıp kapayıncaya kadar fosilleşmiş zırh aniden düzleşmeye ve cilalanmaya başladı. Ardından sanki içine nefes çekiyormuş gibi kımıldanmaya başladı. Hemen Engin Genişlik'in yıldızlı gökyüzünün iradesi indi ama ona ulaşamadan önce Meng Hao'nun gözleri soğuk bir ışıkla titreşti. Sağ eliyle bir büyü hareketi uygulayarak parmak hareketiyle Dokuzuncu Nazarı serbest bıraktı. "Ne cüretle beni bu önemsiz güç gösterisiyle tehdit etmeye kalkarsın. Varını yoğunu ortaya koymaya hazır hale gelene kadar bir daha bana görünme. Kaybol!" Bu sözleri sakince söylenmiş olsa da her kelimesi gök gürültüsü gibiydi ve dört bir yanda yankılandı. Aniden Engin Genişlik'in yıldızlı gökyüzü çatırdadı ve kuru bir ot gibi dümdüz edildi. Yıldızlı gökyüzünün iradesini görmezden gelen Meng Hao et peltesine geri döndü. Onun içinde giderek hayat kuvveti birikti ve nihayet orijinal formuna geri döndü! Gözlerini açtığında etrafına ilk başta kafa karışıklığıyla baktıktan sonra Meng Hao ve papağanı fark etti. Gülümsedi. "Hahaha!" papağan ciyakladı. "Üçüncü Kanka, sonunda geri döndün!" Heyecandan yerinde duramıyordu. Hemen et peltesine doğru uçarak konuştu, "Hadi, hadi. Beşinci Lordu hatırladın mı?" Et peltesi gözlerini kırpıştırdı ve hiç düşünmeden mırıldandı, "Kime Üçüncü Kanka diyorsun? Bunu diyemezsin. Bu ahlaksızlık. Bu yanlış. Üçüncü Lord seni yolunda çevirecek... Üçüncü Lord... Üçüncü Lord...." Gözleri genişçe açıldı ve bir papağana bir Meng Hao'ya döndü. Ardından etrafına genel bir bakış attı. "Hey, ne oldu? Sanki bir rüyadan uyanmış gibiyim. Rüyamda ölmüştüm ve Haocuk da ölmek üzereydi.... Bekle biraz...." Papağan yüksek sesle kahkaha attı ve Meng Hao da ona katıldı. Meng Hao gözlerinde samimi bir bakışla et peltesini izledi. Bunun hayatının gerçek anlamda en mutlu anlarından biri olduğunu hissediyordu. "Kaybedilen her şeyi geri döndüreceğim...." diye düşündü. Derin bir nefes alarak elbise kolunu fiskeledi ve bir rüzgar peyda oldu. Heyecan dolu papağan ve kafası karışık et peltesi ortadan kayboldular. Onlar gittikten sonra bölgedeki doğal ve büyülü kanunlar normale döndü. Engin Genişlik'in yıldızlı gökyüzünün iradesi yoğunlaşarak bir insan figürüne dönüşerek gözlerinde öldürme arzusuyla Meng Hao ve diğer ikisinin biraz önce ortadan kayboldukları noktaya baktı. Bir gün sonra... Engin Genişlik'in yıldızlı gökyüzünün başka bir köşesinde.... Devasa bir burgacın içinde üç kıta bulunuyordu. Bu kıtalar ölüm aurasıyla doluydu ve gelişimciden yoksundu, sadece boyutları değişen sayısız kertenkele vardı. Bu kertenkeleler üç kıtaya yerleşmişlerdi ve şuan buranın hakimiydiler. Merkez kıta aslında zamanının çoğunu uyumakla geçiren devasa bir yılansı kertenkeleydi. Onun sırtındaki dünya onun soyundan gelenler tarafından kullanılan bir Kutsal Topraklardı. Bir anda burgacın içinde bir figür belirdi. Bu uzun beyaz cübbeli genç bir adamdı ve ölümlü bir bilgini andırıyordu. Bu kişi Aşkın Meng Hao'dan başkası değildi! Omuzunda bir papağan ve onun ayağına bağlı bir çan vardı. Çanın üzerinde bir yüz belirgindi ve artık kafası karışık görünmüyordu. Hatta papağan ile tartışmaya başlamıştı bile. Geçen bir günde papağan Meng Hao'nun onu dirilttiği de dahil her şeyi ona açıklamıştı. Et peltesi dark kafalıydı, bu yüzden kafa karışıklığı hızla gitmiş ve eski konuşkan haline geri dönmüştü. "Kapa çeneni, üçe kadar sayabilen yaşlı bunak!" papağan ciyakladı. "Beşinci Lord'a bir iyilik yap ve sadece çeneni kapat!" Et peltesi ona öfkeyle baktı. "Üçüncü Lord sayısız üç yıllık periyot boyunca ölüydü. Sayısız üç yıllık periyot, duyuyor musun? Sayamazsın bile. Bak sayısız iki yıllık yada bir yıllık periyot demiyorum. kesinlikle sayısız sıfır yıllık periyot da değil...." Eğer devam edebilseydi bu mantıktan devam edecekti ama gerçekten de sayma yeteneğinin sınırlı olduğunu fark etmişti. "Her neyse, sayısız üç yıllık periyot boyunca hiç konuşamadım. Bunu yapamadım. Bu süreç boyunca konuşamadığım her şeyi konuşmam lazım! Ayrıca bu sayısız üç yıllık periyot boyunca yolundan çeviremediğim sayısız zorba var. Bu yanlış! Bu ahlaksızlık. Ben bir günahkarım.... Bunu telafi etmeliyim!" Et peltesi hiç mutlu değildi ve eğer o an elleri ve kolları olsa onları sallayacak ve vahşice sağa sola vuracaktı. Et peltesi ve papağan bu şekilde tartışmaya devam ederken Meng Hao gülümsüyordu. Hiç canını sıkmamıştı bu durum. Bu hissi yaşamayalı iki bin yıl olmuştu ve adeta ailesinin içindeymiş gibi hissediyordu. Olduğu yerde durarak etrafına bakındı. Burası ilk ayna parçasını bulduğu, devasa kertenkelenin vücudundan aldığı yerdi. Ayrılmadan önce kertenkeleyi yardımcısı olarak almak için geri döneceğini söylemişti. O zaman yaşlı kertenkele onun bu sözleriyle içten içe dalga geçmişti ama şimdi Meng Hao buradaydı. Meng Hao gülümseyerek konuştu, "Hey kertenkele, eski bir dostun ziyarete geldi, neden kendini göstermiyorsun?" Sesi burgacın içindeki üç dünyayı doldurdu ve bütün kertenkelelerin aniden kaskatı kesilmesine neden oldu. Aynı zamanda merkez kıtadan öfkeli bir kükreme geldi. Tüm kıta devasa bir kertenkelenin başını kaldırmasıyla hareket etmeye başladı. Öfkeli bakışları Meng Hao'nun üzerine geldiğinde ondan şiddetli bir baskı yayıldı. "Lanet olsun seni küçük serseri, ne cüretle karşıma çıkar... bekle... ne?" Devasa kertenkelenin Meng Hao'ya karşı ilk tepkisi öfkeyle kükreme olmuştu. Fakat daha sözünü bitirmeden gözleri inanamaz bir ifadeyle dolacaktı. Ardından ağzı açık kaldı. Meng Hao hiç baskı yaratmamıştı ama yaşlı kertenkelenin gözleri onun aurasına odaklandığında bir şeylerin ters olduğunu anlamıştı. Gözlerini ona dikerek titremeye başladı. Daha önce hiç bir Aşkın gelişimciyle karşılaşmamış olsa da Meng Hao'nun ne olduğunu anında anlamıştı. Meng Hao'nun tek bir bakışının kendisini anında imha edebileceğini hissedebiliyordu. “.... Aşkın?" Yaşlı kertenkelenin beyni allak bullak olmuştu. "Ne diyordun?" Meng Hao sakince sordu. Yaşlı kertenkele ürperdi ve gözleri bir an oraya buraya kaydıktan sonra Meng Hao'ya tekrar korku ve saygı dolu bir bakışla geri döndü. "Gerçek bir dahi, senin gibi birisi ancak yüzlerce yılda bir görülür! Gökler beni kutsamış olmalı, aksi halde böyle bir Seçilmiş'i dünya gözüyle görme lütfuna asla sahip olamazdım!" Kertenkelenin yüzünde minnettar bir ifade belirdi ve onun bu sözleri yankılanırken aynı zamanda saygıyla başını eğdi. "Çok teşekkürler, yüce olan. Çok teşekkürler. Sizi görebilmek tüm hayatıma değerdi, yüce olan. Dahası, aslında sizi ikinci kez görme fırsatını yaşadım! Ah yüce olan, eskiden sizin sıradışı olduğunuzu hissetmiştim. Yüce olan, bakışınız bir kartal yada bir kurt gibi. Eskiden tavrınız bana ejderha yada kaplan gibi yürüyen asil bir kahramanı andırmıştı. Yüreklice dolanırken kılıcını kavramış korkusuz ve onurlu savaşçı gibi görünmüştünüz!" Meng Hao kertenkeleye bir gülümsemeyle kıvrılan gözlerle baktı. Birisinin gerçek hislerini onların yalaka tepkileriyle görebilmek Meng Hao'nun uzun zaman önce uzmanlaştığı çocukça bir taktikti. Yaşlı kertenkelenin bu şekilde konuşmasına biraz şaşırsa da bunu doğal karşıladı. Fakat et peltesi ve papağan tamamen küçümser gözlerle izliyordu. "Görgüsüzlük!" dedi papağan homurdanarak. "Utanmazlık!" et peltesi soğukça homurdandı, gözleri aşağılayıcı bir ışıkla parladı. Yaşlı kertenkele zirve 9 Öz seviyesindeydi ve bu yüzden aslında iğrenç bulduğu bu sözleri Meng Hao'ya karşı söylemekten başka çaresi yoktu. Fakat hala her zamanki gibi asabi bir yapısı vardı ve bu yüzden et peltesi ile papağanın tepkileri onun daha da aşağılanmış hissetmesini sağladı. Anında gözlerinde vahşice bir ışıkla onlara doğru baktı. "Pekala, burada ne varmış?" papağan kertenkeleye bakarak heyecanla kanatlarını çırptı. "Geri adım atmayacak mı? "Hadi, hadi Üçüncü Kanka. Bu yaşlı piçle biraz konuşalım. Bakalım, biraz önceki konuşmasında kaç tane hata yapmış!?" Patırtı sesiyle birlikte çan normal et peltesi formuna döndü. Yaşlı kertenkeleye doğru baktı ve son derece bilge ve ukala bir tonla konuşmaya başladı: "Burada bir ders vermeyeceğim ama dinle, bu işi daha hevesli yapmalısın. Yalakalık yaparken bile bunu hevesle yapmalısın. Sadece hevesli yapılan bir iş iyi olabilir. Sanki gelişim pratiği yapıyormuş gibi yalakalık yapmalısın. Kusursuz yapmanın yolu budur. Ah. Tüm bunlar bana sayısız üç yıllık periyot öncesinden bir şeyi anımsattı. Güzel bir bahar günüydü...." Et peltesi duygulu bir şekilde konuşmaya başladı. Fakat daha fazla söze giremeden papağan onu kanadıyla tokatladı. "Acele et ve ana konuya gel!" Yan tarafta Meng Hao keyifli bir şekilde izliyordu. Aniden içinde bir samimiyet ve sıcaklık hissetti. Papağan ve et peltesinin bu hallerini görünce iki bin yıl öncesine dair anılarını anımsadı. Papağan tarafından dövülen et peltesi çok mutlu değildi. Yaşlı kertenkele şaşkın şaşkın izlerken et peltesi ve papağanın aslında tamamen aptal birer varlık olup olmadıklarını düşünüyordu. Fakat tam bunları düşünürken et peltesi boğazını temizledi. "Peki, peki. Dinle yaşlı kertenkele. Yine söylüyorum, sana ders falan verecek değilim. Fakat ister istemez sadece yüz yılda bir gelen birisi olduğunu söylediğini fark ettim, öyle dedin değil mi? Saçmalık! Palavra! Buna yalakalık mı diyorsun? Yüz yıl mı? Benim küçük Haocuk'um 100,000 yılda bile görülemeyecek bir Seçilmiş. Hayır bekle. Engin Genişlik'in yıldızlı gökyüzünün ilk gününden beri asla onun gibisi ortaya çıkmadı!" Et peltesinin gözleri hevesle parladı. Bu kelimeler ağzından çıktığı anda her şey sessizleşti ve yaşlı kertenkele afallayıp kaldı.
Yorum yaparken lütfen aşağıdaki kurallara uyunuz.