I Shall Seal The Heavens - Bölüm 1543: ####
Bölüm 1543: ####
Dediğinde korkutucu olan hiçbir şey yoktu. Hatta sözleri hüzünle kaplıydı. Yine de Dao Fang bu hüznün içinde 33 Gök yok olsa bile kaybolmayacak bir nefret duygusu da hissetti. Bu, yıldızlı gökyüzü alt üst olsa, Engin Genişlik yok olsa ve kan kokusuna bulansa bile doymayacak kadar güçlü bir öldürme arzusu doğuran bir nefretti.
Bu kelimeler duyulduğu anda ağzı açık kaldı ve istemsizce Ebedi Zincir'in dışındaki devasa kertenkeleye ve kafasının üstündeki gizemli burgaca baktı.
Yavaş yavaş o figür netleşmeye başladı. Dao Fang'ın nefesi hızlandı ve gözleri inanamaz bir ifadeyle açıldı. Kısa süre sonra... figürün yüzünü tamamen görüyordu.
Dao Fang titremeye başladı ve beyninde adeta sayısız şimşek çaktı. Gördüğü şeye inanamadı. Gördüğü şey öyle abesti ki istemsizce gözlerini ovuşturacaktı.
"Hahaha, nasıl olabilir?" diye mırıldandı ürpererek. "Rüya görüyor olmalıyım.... Ha ha...." Gözlerini ovuşturduktan sonra bir kez daha baktı ve yüzünün rengi soldu. Boş gözlerle bakakaldı ve nefesi şaşkınlıkla tutuldu.
Titremekten kendini alamadı ve gözleri anında kan çanağına döndü. Adeta kanının tersine akmaya başladığını hissetti; dili ağzına yapıştı ve ağzı adeta konuşmak için açılsa da konuşamadı.
"Ne? Beni tanımadın mı?" Meng Hao sakince sordu. İleri yürümeye başladı ve onunla uyumlu olarak kertenkele de kafasını aşağı doğru eğdi. O yürürken etraftaki bütün gelişimciler yüzlerinde şevk dolu ifadelerle dizlerinin üstüne çöktüler. Hatta ordunun Ebedi Zincir'e saldıran kısmı bile durdu ve diz çöktü.
Sayısız ses hep bir ağızdan Gök ve Yer salladı. "Selamlar, Şeytan Hükümdar!"
Bu sesin kendisi bile Ebedi Zincir'in sarsılmasına yetti.
Meng Hao her zamanki ifadesiyle yürüdü. Kısa süre sonra Ebedi Zincir'in önüne geldi. Orada durarak diğer taraftaki şaşkın Dao Fang'a baktı.
"M-meng... M-Meng Hao...." Dao Fang adeta konuşmakta bile zorlanarak kekeledi. Gözlerindeki bakış sanki tüm kainattaki en görkemli ve inanılmaz şeyle yüzleşmiş gibiydi. Gözlerine yada zihnine inanmakta güçlük çekiyordu. Meng Hao'ya bakmak bile vücudunun yıkılacak gibi olmasına neden oldu ve geri çekilmeye başladı.
"İmkansız!" diye haykırdı daha da şiddetli titreyerek. “Meng Hao olmana imkan yok. Meng Hao öldü. Öldü diyorum! Kimsin sen? Neden onun kılığına girdin? Meng Hao olmana imkan yok!"
"Ölümüme bizzat şahit oldun mu?" Meng Hao sordu. Acelesi yoktu ve bölgedeki her şey kutsal duyusunun kontrolü altındaydı. Buraya gelecek hiçbir kuvvet yada gücün Dağ ve Deniz Kelebeği'ni incitemeyeceğini yada tehdit edemeyeceğini söylemek mümkündü.
Ölümsüz Tanrı Kıtası bile. İblis Alemi bile. Ve tabii ki 33 Gök de buna dahildi.
Meng Hao'nun nefreti iki bin yıldır alev alev yanıyordu. Eğer başlangıç noktasını 33 Gök'ün ihanetinden, Dağ ve Deniz Alemini bastırmaya başlamalarından, ardından Dağ ve Deniz Alemi gelişimcilerinin nefretinden alırsak bunun da ötesindeydi.
Bu nefret yüzünden Meng Hao 33 Gök'ü tek bir hamleyle yok edemezdi. Bu, nefreti dindirmeyecekti. Onlara işkence edecekti; nefreti onların üzerine salacaktı. Ancak bu yolla o ve diğer Dağ ve Deniz gelişimcileri yıllardır kendilerini boğan kızgınlığı dışavurabilirdi!
"Ben... Ben...." Dao Fang adeta dilini yutmuştu. Bu doğruydu. Bizzat Meng Hao'nun ölümüne şahit olmamıştı. Meng Hao'nun geri dönüş yapması mümkün görünmese de Dao Fang korku içindeyken karşısındaki kişinin kesinlikle Meng Hao olduğunu kabul etmeliydi!
"Nasıl bu kadar güçlü olabilir?" Dao Fang acı bir tonla mırıldandı. "Ve nasıl geri dönebildi...?"
Sesi Ebedi Zincir'in altında yankılanırken diğer 33 Gök gelişimcileri bunu işittiler. Oraya doğru gelmiş olanlar arasında Meng Hao ile geçmişte karşılaşmış olan Paragonlar da vardı ve Dao Fang'ın sözlerini duyduklarında yüzleri beyazladı, zihinleri allak bullak oldu.
Ebedi Zincir'in dışındaki orduyu gördüklerinde çoktan dehşete düşmüş ve endişeyle dolmuşlardı Böyle bir ordu karşısında tamamen ferasetlerini kaybetmişlerdi ve tek yapabilecekleri şey olabildiğince dikkatli davranmak olacaktı. Hatta merhamet dilenip yalvarmaları gerekse bile bunu yapacaklardı.
33 Gök bu ordu karşısında bir imparatorlukla yüzleşen ufak bir krallık gibiydi. Kıyaslamak imkansızdı!
Bir bebeğin genç bir adamla dövüşmesi gibiydi.
Meng Hao'yu kendi gözleriyle gördükten ve Dao Fang'ın sözlerini duyduktan sonra 33 Gök'ün güçlü uzmanları inanamaz bir duyguyla boğulmuşlardı.
"M-meng... Meng Hao!!"
"O Dağ ve Deniz Alemindeki Paragon!!"
33 Gök'ün uzmanları kargaşa içindeydi, özellikle daha önce Meng Hao'yu bizzat görmüş olanlar. Sanki üstlerine devasa bir felaket çökmüştü. Fakat hala Göklerin ne kadar yüksek Yeryüzü'nün ne kadar geniş olduğunu anlamayanlar da vardı ve cüretkar sözler sarf etmişlerdi.
"İmkansız! Bu imkansız! O öldü. O zaman ölmemiş olsa bile İblis Alemi ve Ölümsüz Tanrı Kıtası onu durmaksızın aradılar. Hala hayatta olmasına imkan yok! Ve hayatta olsa bile nasıl böylesine güçlü bir orduyu kontrol edebilir!?"
"Bu orduyu ona yardım etmek için nasıl ikna etmiş olabilir? Bu komik!!"
"Pekala, o Ebedi Zincir'i geçemeyecek. Onu İblis Alemi ve Ölümsüz Tanrı Kıtası güçlendirdi. Onu geçmesi zaman alacak ve bu sürede İblis Alemi ve Ölümsüz Tanrı Kıtası gelmiş olacak. Bu Meng Hao kendi ayağıyla tuzağa yürüdü. O artık öldü!"
Meng Hao Ebedi Zincir'in dışında durarak gözlerinde saklamadığı nefret ve öldürme arzusuyla Yabancılara baktı.
"Ebedi Zincir...." dedi. Yüzünde vahşi bir gülümseme belirdi ve nefretle dolu habis bir kahkaha attı. Ebedi Zincir, Dağ ve Deniz Alemini sayısız yıldır mühürlü tutmuştu. Shui Dongliu tüm hayatını onu nasıl geçebileceğini ve Dağ ve Deniz Alemi için özgürlük fırsatı yaratmayı planlayarak harcamıştı.
Hatta bu Dağ ve Deniz Alemi gelişimcilerini sayısız yıldır baskılayan bu kalkan yüzünden Şeytan Mühürleyiciler Birliği'nin mantrasında bile Ebedi Zincir'den bahsedilmişti.
"Onların hepsi de Ebedi Zincir ile yüzleşmek zorunda kaldı...." Kahkahası giderek şiddetlendi ve en sonunda tüm yıldızlı gökyüzünde yankılandı.
"Ben, Meng Hao, burada bildiriyorum ki artık bu yıldızlı gökyüzünde Ebedi Zincir diye bir şey yok!" Sesi gök gürültüsü gibi çakarak anlık bir tepki yarattı. Engin Genişlik'in yıldızlı gökyüzü değişmişti. Yıldızlı gökyüzünün iradesinin bir önemi yoktu. Meng Hao Ebedi Zincir'in sonsuza kadar yok olmasını istediği için onu değiştirdi.
Ebedi Zincir'den nefret ediyordu!
Hiç tereddüt etmeden elini uzattı ve Ebedi Zincir'e hafifçe vurdu!
Parmağı kalkana dokunduğu anda onun bozulmasına ve muazzam gürültülerin yankılanmasına neden oldu. Görünüşe göre Meng Hao tarafından büyülü ve doğal kanunlar serbest bırakılıyordu. Aniden sanki Ebedi Zincir tüm yıldızlı gökyüzüne aykırıymış, sanki Meng Hao'nun iradesi Göklerin iradesi olmuş gibiydi. Doğal kanun değişmişti!
GÜÜÜÜÜMMMMM....
Meng Hao'nun dokunduğu noktada kalkanda çatlaklar yayıldı. Aniden yayılarak tüm Ebedi Zincir'i kapladı.
Birkaç nefeslik sürede Dao Fang ve diğer güçlü uzmanlar Ebedi Zincir'in parçalanmasını şaşkınlıkla izlediler!
Adeta bir kuru ot gibi tamamen yıkılmıştı!
Yıkılan kalkanın sayısız kırıntısı dört bir yana savrulurken adeta yıldızlı gökyüzü onları kovmak istiyordu. Şiddetli baskı onların üzerine çökerek toz haline gelmelerine neden oldu. Kalkan yıllardır dış güçlerden onları koruyordu, tek umutlarıydı ve aynı zamanda Dağ ve Deniz Alemini baskılayarak oradan ayrılmaya çalışan gelişimcileri anında küle dönüştürüyordu.
Ama şimdi o kalkan eriyip yok olmuştu!
"Ben, Meng Hao, burada bildiriyorum ki gelişim pratiği yapan hiçkimse... kendini patlatamaz yada intihar edemez!" Gözlerinde soğuk bir titreşmeyle birlikte parmağını salladı ve 33 Gök'ün üzerine yeni bir doğal kanun tayin etti.
Bunun ardından 33 Gök'te yaşayan sayısız varlık titredi ve zihinleri alt üst oldu.
Sanki Yücegök'ün iradesi Meng Hao'nun intikamına müdahale etmiyordu.
Meng Hao'nun 33 Gök'e karşı olan nefretinin ve biraz önceki sözlerinin neyin habercisi olduğu barizdi. Ve bu... istisnasız mutlak bir kıyımdı!
Bölüm İsmi: Ebedi Zincir'i Yok Etmek!
Yorum yaparken lütfen aşağıdaki kurallara uyunuz.