I Shall Seal The Heavens - Bölüm 1545: Vahşi!
Bölüm 1545: Vahşi!
Meng Hao uzun adımlarla 33 Gök'e doğru giderken uzunca bir iç geçirdi. Vardığında bütün yabancılar ölmüştü. Dünyevi vücutları kemiklerine kadar yok edilmişti. Anıları ve soyları yok edilmiş ve ruhları çıkarılmıştı.
Engin Genişlik Okulu ordusu yakaladıkları ruhları daha sonra Meng Hao'ya teslim etmişlerdi.
Kıtanın üzerinde süzülen Meng Hao bu ruhları sonsuz işkence görecekleri alev denizine aktardı.
“Çok hızlı oldu,” dedi Meng Hao yumuşak bir sesle. “Buradan itibaren her kıtada tam bir gün harcayacaksınız.” Bu sözlerinin ardından Engin Genişlik Okulu öğrencileri ürperdiler. Bu noktada Meng Hao'nun 33 Gök'e karşı duyduğu delice nefreti tamamen anlamışlardı.
Bununla birlikte Meng Hao sağ ayağını kaldırdı ve aşağı doğru sertçe vurdu. Gümbürtü sesleriyle birlikte kıtada çatlaklar yayıldı. Ardından yıkılmaya başladı. Binalar devrildi. Her şey yok olarak toza dönüştü. Tüm bunlar kısacık bir anda olmuştu.
Bunun akabinde üzerinde dehşete düşmüş sayısız Yabancıyla birlikte 32. Gök ortaya çıktı. Onlar acıyla bağırmaya başlarken Meng Hao elini sallayarak gelişimci ordusunu saldırıya gönderdi.
Onlar hücuma başladıklarında Meng Hao aşağıdaki belli bir Yabancı'ya odaklandı. “Seni hatırlıyorum,” dedi. “Eskiden hala şimdi olduğun gibi bir İmparatorluk Lorduydun. Herhangi bir ilerleme kaydedememiş olman ne üzücü.”
Yabancı titredi ve geri çekilmeye başladı. Ama sonra havada Meng Hao'ya doğru çekildi ve bu sırada umutsuzluk ve dehşetle dolu çığlıklar attı.
Meng Hao onu boynundan yakaladı ve kemiklerini düzenli bir şekilde kırdı. Meng Hao dünyevi vücudunu yok etmek için tam bir gün harcadı ve ardından ruhunu dışarı çıkardı. Bu noktada 32. Gök tamamen sessizleşmişti.
Çığlıklarla ölen bütün Yabancıların kızgınlıkları havaya güçlü bir aura formunda yükseldi ve ardından kaskatı bir baskı yarattı.
Meng Hao onların ruhlarına bir an baktıktan sonra hepsini topladı ve sonsuz işkence alevlerine gönderdi.
“Kızgınlık aurası mı? Hadi oradan!” Meng Hao soğukça homurdandı ve bu ses yıldızlı gökyüzünde gök gürültüsü gibi yankılandı. Kızgınlık aurası anında parçalandı ve hiçliğe kaırştı. “Kızgınlık işe yaramaz. Ne de olsa zamanında Dağ ve Deniz Aleminin kızgınlığı bunu kat kat aşmıştı.”
Gözlerinde öldürme arzusuyla elini aşağıdaki topraklara doğru salladı. Gümbürtüler eşliğinde 32. Gök parçalanarak toza dönüştü. Geriye kalan günahkarlar silindiler ve 31. Gök ortaya çıktı.
Tam bu noktada delilik, hüzün ve öfkeyle dolu bir ses 31. Gök'ten yükseldi.
“Meng Hao, eğer bir adım daha yaklaşmaya cüret edesen Dağ ve Deniz Kelebeğini yok ederiz!” Aynı zamanda 1. Gök'ten sayısız figür Dağ ve Deniz Kelebeğine doğru fırladı.
Meng Hao bunu görünce güldü. Bu gülüş giderek şiddetlenerek yıldızlı gökyüzünü doldurdu. Dağ ve Deniz Kelebeğini istila etmeye çalışan 1. Gök Yabancıları titrediler ve anında duraksadılar. Hareket kabiliyetlerini kaybetmişlerdi ve hatta gelişim merkezlerini bile kontrol edemiyorlardı. Oldukları yerde hareketsiz dururken gözlerinde şaşkın bakışlar vardı. Aynı zamanda etraflarında güçlü bit baskı birikmeye başladı.
Bu baskının içinde Zaman gücünün akışını hissedebiliyorlardı. Bu Meng Hao'dan değil yakınlardaki tabuttan dışarı akan bir kuvvetti. Görünüşe göre sadece onun iznine sahip olanlar bu bölgeye girebilirdi!
En alttan, 1. Gök'ün altından yükselen kan donduran çığlıklar 31. Gök'e kadar ulaştı. Bunu duyan bütün Yabancılar titrediler ve umutsuzlukla yıkandılar.
Fakat hiçbiri intihar edemedi. Düşmanlarının gelip kendilerini öldürmesini, ruhlarını çıkarmasını ve onları alev denizine atmasını beklemeye zorlanmışlardı.
“Paragon Dokuz Mühür çağını bile saymasak, benim tek başıma tecrübe ettiğim nefret bile iki bin yıl sürdü,” dedi Meng Hao. “Bu kadar hızlı bitirmek yanlış olur.
”Bu yüzden, bütün 33 Gök Yabancıları Dağ ve Deniz Alemini yok etmelerinin bedelini ödemeye devam edecekler.” Meng Hao bu cezanın abartı yada acımasızca olduğunu düşünmüyordu. Sadece Dağ ve Deniz Aleminde ölen sayısız insan için bir bedel olarak görüyordu.
33 Gök Dağ ve Deniz Alemini işgal ettiğinde sadece gelişimcileri öldürmemişlerdi. Ayrıca ölümlüleri de katletmişlerdi. Bu, Dağ ve Deniz Alemine karşı mutlak ve kesin yok oluş amacı güttüklerini gösteriyordu.
Meng Hao için bu nefretin karşılığı olan işkence hiçbir şekilde abartı olmayacaktı.
Gelişimci ordusu 32. Gök boyunca yayılarak yıkım getirdiler. Bir gün sonra 30. Gök'e indiler. Sonraki günlerde 15. Gök'e kadar kıyımlarına devam ettiler. Bu süreçte hayatta kalan Yabancıların zihinleri dehşetle ile alt üst olmuştu.
Yalvarmışlardı. Ağlamışlardı. Yakarmışlardı. Ama Meng Hao onlara acımamıştı. Dağ ve Deniz Aleminin yıkımıyla gelen vahşeti düşünmeden edemiyordu ve tanıdığı insanların yüzlerindeki o umutsuzluğu asla unutamıyordu. O zaman gelişim merkezinin yetersiz olmasına lanet etmişti. Gök ve Yer'in gaddar adaletsizliğinden nefret etmişti.
Şimdi 15ç Gök'ünü üzerinde süzülürken hüzünle kaplı sesile mırıldanıyordu, “Dinleyin.... Duyuyor musunuz!?
”Yabancılar tarafından düşürülen Dağ ve Deniz Alemi ruhları... bunu duyuyor musunuz!?
“Ağlıyorlar, yalvarıyorlar, merhamet istiyorlar. Siz ne diyorsunuz? Onları affetmeli miyiz?”
Bir an sonra devam etti, “Cevabınızı duydum. Hayır. Onları affetmeyeceğiz. Kan borcu kanla ödenmeli. Onlar Dağlar ve Denizler insanlarını yok etmeyi istediler, bu yüzden onları tamamen silip yok edeceğim!” Mutsuz görünüyor ama gülümsüyordu. Gülerek elini kaldırdı ve Engin Genişlik Okulu ordusunu harekete geçirdi.
“Bundan sonra,” dedi sakince, “hiçbir şey yapmanıza gerek yok.” Bununla birlikte 15. Gök'e doğru baktı ve kükredi, “Dinleyin beni Dağ ve Denizlere karşı isyan edenler. Aranızda üç tane 9 Özlü Paragon var. O üçü hemen buraya gelsin!” Sesi geriye kalan Gökler boyunca gök gürültüsü gibi yankılandı.
Ebedi Zincir'i yıktığında 33 Gök'ün geçmişe göre çok daha güçlenmiş olduğunu hissetmişti. İlk savaşta hiç 9 Özlü Paragona sahip değillerdi. Ama şimdi üç tane, hatta Dao Fang ile birlikte dört tane vardı.
Sesi yankılandığında on beş kıta titredi. Bahsettiği üç Paragon sarsılmaya başlamıştı. Meng Hao yada onun ordusuna karşı dövüşmeye çalışmaya bile cesaretleri yoktu ve bunun yerine Ölümsüz Tanrı Kıtası ve İblis Alemi Kıtası tarafından kurtarılma umuduyla kaçmayı, zaman kazanmaya çalışmayı seçmişlerdi.
Yüzlerini gösterdikleri anda Meng Hao'nun kutsal iradesi tarafından tutuldular ve kıtalardan dışarı çekildiler.
Onlardan birisi orta yaşlı bir adamdı. Meng Hao'nun bu adamı unutması mümkün olabilir miydi? 33 Gök Dağ ve Deniz Alemini istila ettiğinde o bir 8 Özlü Paragondu. Diğer iki gelişimci ise Ölümsüz Tanrı Kıtası ve İblis Alemi Kıtası tarafından yetiştirilmişlerdi. Belli ki bu iki kuvvet bu Yabancıların 9 Öz seviyesine yükselmesine yardım etmek için ağır bedeller ödemişti.
Geçmişte 33 Gök hiç 9 Özlü gelişimciye sahip olmamıştı. En fazla o seviyeye aşmanın eşiğine gelenler olmuştu.
O günlerde böyle 9 Özlü gelişimciler Meng Hao için Göklerin kudreti gibi görünecekti. Ama şimdi 9 Öz seviyesinde olsalar da dokuzuncu Özlerinin aslında zoraki olduğunu görebiliyordu.
Tek bir bakışla son Özlerini elde etmek için kendi Tao'larını kullanmadıkları anlaşılıyordu. Hatta sekizinci Özleri bile böyleydi. Üçünün toplamı gerçek bir 9 Özlü uzmanı yenemeyebilirdi.
Üçü de titriyordu, Meng Hao ve arkasındaki devasa orduya bakarken yüzleri umutsuzlukla dolmuştu.
İçlerinden biri dişlerini sıktı ve konuştu, “Ölümsüz Tanrı Kıtası ve İblis Alemi Kıtası geliyor. Sen öldün Meng Hao. Öldün!”
Meng Hao başını eğmedi. Parmağını salladı ve grubun ortasındaki 9 Özlü gelişimci alev aldı ve acıyla çığlıklara boğuldu. Diğer ikisi bağırarak kaçmak için Özlerinin gücünü serbest bıraktılar.
Meng Hao sağ elini sallayarak simsiyah bir rüzgarın ortaya çıkmasını sağladı ve rüzgar anında kaçan Paragonlardan birini sarmaladı. Onun et ve kanı soyuldu, çığlıklar içinde diğer 9 Özlü gelişimcilere doğru çekilerek o da orada alev aldı.
Bu görkemli 9 Özlü gelişimciler Meng Hao'nun karşısında karınca gibiydi. Eğer işkence etmek istemiyor olsaydı sadece tek bir bakışıyla yada kutsal iradesinin rüzgarıyla onları öldürebilirdi.
“Sadece sen kaldın,” dedi Meng Hao. “Görüşmeyeli uzun zaman oldu.” Son 9 Özlü uzman 33 Gök'ün bir zamanlar en güçlü uzmanı olan orta yaşlı adamdı. Şimdi titriyordu ve hatta kendini savunmak için bir şeyler konuşmayı bile denedi. Ama bundan önce Meng Hao uzun adımlarla ilerledi, adamın kafasını kavradı ve ardından onu kıtanın yüzeyine doğru sertçe vurdu.
Güm!
Güm!
Güm!
Yorum yaparken lütfen aşağıdaki kurallara uyunuz.