I Shall Seal The Heavens - Bölüm 1596: ####
Bölüm 1596: ####
Engin Genişlik'in dışında her şey son on binlerce yıl olduğu gibiydi. Dört bir yana sonsuz harabeler, eski görkeminin kalıntıları uzanıyordu. Fakat bütün bu harabelerin arasında çöldeki vahaya benzeyen bir yer vardı.
Orası çok büyük değildi, sadece bir dağ büyüklüğündeydi. Burasının bir zamanlar bir tarikat olduğu ve harabe halinden yenilendiği belliydi. Mutlak bir sessizliğe bürünmüştü.
Dağda güzel süslemeli binalar vardı ama hepsi boştu. Fakat bir ahşap yapının içinde bir ceset görünüyordu. Bu uzun zaman önce meditasyonda ölen bir kadının cesediydi.
Meng Hao, ahşap yapının içinde, cesedin önünde cisimleşti. O, Ölümsüz Bai Wuchen'di.
Meng Hao ona Engin Genişlik'in dışıyla ilgili gerçeği söyledikten sonra o yine de buraya gönderilmek istemişti. Hayali anılarına saplantılıydı ve bu yüzden Meng Hao sözünü yerine getirmek için onu buraya göndermişti.
On binlerce yılda o asla Meng Hao'ya seslenmemişti. Engin Genişlik'in dışının boş oluşunu gördükten sonra hafızasında hatırladığı evini düşündü ve tam o tarikatın yerini buldu. Orayı temizledi ve hatırlayacağı hale getirdi, ardından orada tek başına sessizce yaşadı.
En sonunda meditasyonda öldü.
Meng Hao orada Bai Wuchen'in cesedine uzunca bir süre baktı. Ardından dönerek ayrıldı. Kadın kendi kararını vermişti. Belki de en nihayetinde hatırladığı yerde ölmekten basitçe mutlu olmuştu.
Meng Hao dağdan ayrıldıktan sonra Engin Genişlik'in dışındaki yıldızlı gökyüzünün öbür tarafına geçti ve yüksek bir sütunun yakınında durdu. Orada, Yücegök'ü öldürme düşüncesiyle gözleri pırıldadı.
Başarmak için tek bir şansının olduğunu biliyordu. Eğer Yücegök'ü öldürmeyi başarırsa laneti kırmak için bir yol aramaya devam edebilirdi. Eğer başarısız olursa tıpkı Hayalet, İblis ve Tanrı gibi artık orada kalma hakkı olmayacaktı.
"Dışarı çık," dedi sakince. "Bu savaşı çok erteledik." Çok yüksek sesle konuşmasa da sesi Engin Genişlik'in dışındaki yıldızlı gökyüzünü doldurdu. Dalgalanmalar yıldızlı gökyüzünde sanki bir denizmiş gibi yayıldı.
Uzun bir an sonra uzaklardan hafif bir iç geçirme sesi duyuldu. Bir kadın yüzünde gülümsemeyle ortaya çıktı ve yarım saydam mor bir elbisesi vardı.
Meng Hao onun kim olduğunu görünce hiç şaşırmadı.
"Kardeş Meng, tekrar karşılaşacağımızı söylemedim mi?" Kadın çok hızlı görünmese de sadece birkaç adımda doğruca Meng Hao'nun önünde belirdi. Orada yüzünde parlak bir gülümsemeyle durdu. Bu kadın... Han Bei idi!
"Ben Yücegök'ün Kızı'yım ve sen de Oğlu'sun," dedi yumuşak bir sesle. "Birlikte olmak kaderimizde var. Bu yıldızlı gökyüzünü lordunu doğurmak, Yücegök'ün en güçlü ve nihai versiyonunu yapmak kaderimizde var!
"Neden buna uymayı reddediyorsun?" Bakışları adeta bir göletteki dalga gibi narindi.
Meng Hao ona baktı ve güldü. "Hangi Yücegök Dönüşümü'sün?"
Han Bei'nin kaşları çatıldı. Kadın karşılık vermeyince Meng Hao elbise kolunu salladı ve enerjisi tamamen ezici bir hale geldi.
"Yücegök," dedi soğuk bir sesle, "Gücüne saygı duyuyorum. Fakat saygı karşılıklı olmalı. Bana olan saygın nerede!?" Sesi gök gürültüsü gibi yıldızlı gökyüzünü yıkılmanın eşiğine getirecek güçle yankılandı.
Han Bei'nin gözleri parladı. Biraz önceki narinlik gitmiş, yerini buz gibi bir parlaklık almıştı.
"Ben sekizinci dönüşümüm," dedi. Bununla birlikte uzandı ve parmağını salladı. Aniden Meng Hao ile arasındaki boşluk bozuldu. Aynı zamanda Meng Hao ortadan kaybolarak bir an sonra Han Bei'nin tam önüne dikildi. o da uzandı ve parmağını salladı.
Parmakları dokundu ve Gökleri sonlandıran ve Yeryüzünü ezen bir patlama yankılandı. Meng Hao'nun ifadesi asla değişmedi ama Han Bei'nin yüzü titreşti ve istemsizce geri çekildi. Gümbürtülerle birlikte vücudunun bazı kısımları patlamaya başladı. Dört bir yana kan ve pıhtı saçılırken tamamen kızıla boyandı. Görünüşü vahşi, şok edici ve berbattı.
"Meng Hao!!" diye bağırarak kan kırmızısı bir ışına dönüştü ve Meng Hao'ya doğru fırladı. Yaklaştığında Meng Hao'yu kavramak ister gibi uzandı.
Gümbürtü sesleri duyuldu ve Meng Hao'nun etrafındaki boşluk parçalandı. Yine de hiç etkilenmemiş gibiydi. Soğukça Han Bei'ye baktı, ardından elini uzattı ve bir fırtınanın ortaya çıkarak ona çarpmasına neden oldu.
Han Bei'nin gözleri şaşkınlıkla açıldı. Meng Hao'nun hayret verici gücü onu mutlak bir şaşkınlıkla uğratmıştı.
O daha tepki veremeden önce Meng Hao bir adım ilerledi, yumruğunu sıktı ve onun karnına doğru savurdu.
Kadın çığlıklar atarken vücudu patladı. Bir an sonra tekrar şekillendi ama daha bir şey yapamadan Meng Hao tekrar geldi ve bir yumruk saldırısı daha yaptı.
Kadın tekrar patladı ve ardından bu süreç tekrarlandı. Her yeniden şekillendiğinde Meng Hao tekrar yumruk attı. On kez. Yirmi kez. Yüz kez.
GÜM! GÜM! GÜÜÜÜMMMMM!
"Gerçek gücünü göster, Yücegök. Eğer elinden gelen buysa kesinlikle hayal kırıklığına uğrayacağım." Meng Hao'nun gelişim merkezi kabardı. Sonraki yumruğu sonsuz yıkıcı güçle dolu bir alev denizi oldu. Bütün beş elementle dolu olan, nihai yıkımın yumruğu şeklinde bir çürüme akışı oldu.
Büyük bir patlamayla birlikte Han Bei dört bir yana saçılan kan ve pıhtı denizine dağıldı. Vücudunun kalıntıları beş elementin gücüyle dolu olduğundan tekrar şekillenmesi son derece zorlaştı.
Meng Hao'nun sözleri havada yankılanırken Han Bei'nin kalıntılarından başka bir ses konuştu. Fakat ses Han Bei'nin değildi. Bu belirsiz, hatta zayıf bir sesti ve tüm yıldızlı gökyüzünü doldurdu.
"Meng... Hao....
"Sekizinci... Yücegök Dönüşümü... İlkel Dönüşüm....
"Sayısız yıl önceki ilkel zamanda, yıldızlı gökyüzümdeki Hayalet olarak adlandırdığım ilk Aşkın... Gel!"
GÜM!
Bölüm İsmi: Sekizinci Yücegök Dönüşümü!
Yorum yaparken lütfen aşağıdaki kurallara uyunuz.