I Shall Seal The Heavens - Bölüm 1609: Kayıp İpuçları
Bölüm 1609: Kayıp İpuçları
Meng Hao ve Xu Qing yıldızlı gökyüzünün güçlü organizasyonları arasında dolaşarak reenkarne olduktan sonra ünlerini artıran bütün tanıdık yüzleri kontrol ettiler.
Zhixiang ölümlü imparatorluklarından birinde prenses olmuştu. Li Ling'er güçlü bir tarikata katılmış ve onların tek Miras öğrencisi olmuştu.
Wang Youcai şöhretini öldürerek ve dövüşerek artıran, şiddetli ve cani aurasıyla bir başıboş gelişimci olmuştu. Dong Hu onun küçük kardeşiydi ve ikisi tü başıboş gelişimcileri arasında en ünlüleriydi!
Taiyang Zi ve diğer tanıdık yüzlerin hepsinin kendi hikayeleri vardı.
Paragon Deniz Rüyası önceki hayatında güçlü bir gelişimciydi ama bu sefer ölümlü dünyasını seçmişti. Evlenmiş ve çocuklarıyla son derece mutlu olmuştu....
Ardından Ksitigarbha vardı. O da ölümsüz dünyayı seçerek vatandaşlara adalet getiren erdemli ve açıksözlü bir hakim olmuştu!
Hap Şeytanı doğuştan simya Tao'sunda yetenekliydi ve bu durum reenkarnasyon sonrası değişmemişti. Yıldızlı gökyüzündeki en büyük simya tarikatına katılmış ve orada en görkemli Seçilmiş olmuştu.
Fang Dong'er ölümlü dünyalarından birindeki bir isyancı grubun lideri olmuştu. İnsanları isyana teşvik ederek zalim hükümetleri deviriyordu. O sadece bir ölümlü olmasına rağmen bakan herkese ilham veren parlak gözlere sahipti.
Fang Yu ve Sun Hai karı koca olarak sonsuz bir bağa sahipti, reenkarnasyon döngüsünde bile devam edecek bir bağdı. Birbirlerinden çok uzak tarikatlarda başlasalar da kader onları tekrar bir araya getirmişti....
Meng Hao Ke Yunhai ve Ke Jiusi'yi tekrar baba oğul olmaları için ayarlamıştı. Ke Yunhai aynı sevgi dolu baba, Ke Jiusi ise aynı evlattı.
Meng Hao yıldızlı gökyüzü boyunca seyahat ederek bütün geçmişten hatırladığı yüzleri gördü.
Bazıları ölümlü dünyayı seçerken bazıları gelişimi seçmişti. Seçimleri ne olursa olsun hepsi de Meng Hao'nun kutsamasına sahipti. Yıldızlı gökyüzü onlara düşkündü ve hepsi mutluydu.
Her yerde kahkaha ve mutluluk sesleri duyuldu. Reenkarnasyon döngüsüne giren bütün ruh tohumları mutluluğu bulmuştu. Bu mutluluk sonucunda Meng Hao'nun yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.
Artık lanet kırıldığı için bu sürekli onunla birlikte olacak bir mutluluktu.
En sonunda Chu Yuyan'ın kızı Kusursuz'u buldu. Reenkarnasyondan sonra yine gelişim yolunu seçmişti. Yıldızlı gökyüzünün en güçlü organizasyonunda Göksel Seçilmiş Kız olmuştu. Meng Hao onu baba sevgisiyle şereflendirmişti ve bu yüzden o gerçekten Gökler tarafından Seçilmiş olarak görülebilirdi. Ne de olsa onun babası yıldızlı gökyüzünün iradesiydi.
Mastif ise Kusursuz ile birlikte onun hayat boyu sadık arkadaşı olarak büyümüştü.
Meng Hao Kusursuz'un yüzündeki mutluluk gülümsemesini görünce gözleri sevgi dolu bir sıcaklıkla parladı. Uzandı ve elini sallayarak onun ruhuna bir mühürleme işareti bıraktı. Bu baba kız olarak ikisini sonsuza kadar bağlayacak bir işaretti. Meng Hao ayrıldıktan sonra ne kadar uzağa giderse gitsin bağlantı daima kalacaktı.
Kainat'ın derinlikleri canlı, bereketli yerlerle dolu olsa da aynı zamanda bilinmeyen tehlikeler de barındırıyordu. Meng Hao Xu Qing'i yanında götürmeye kararlıydı ama aynı zamanda yıldızlı gökyüzünde bırakacağı arkadaşlarının ve akrabalarının da korunacak olmasını umut ediyordu.
Burası onun eviydi ve bu insanlar onun ailesiydi.
"Onlar mutlu," dedi Xu Qing ellerini kenetleyerek. Meng Hao başıyla onayladı ve uzaklara doğru yola koyuldular.
**
Yıldızlı gökyüzünün belli bir kıtasında hava son derece garipti. Efsanelere göre geçmiş bir çok devirde burası buz ve ateş dünyası olmak üzere ikiye ayrılan devasa bir çiçekti. En sonunda bir Gök ve Yer buraya gelmişti ama sadece iki mevsimi vardı. Yılın yarısı kar ve buzla doluydu ve diğer yarısı kavurucu sıcaktı.
Bu çevre şartları burada doğan insanların da kişiliklerini etkiliyordu ve çoğu buz ve ateşle ilgili büyü geliştiriyordu.
Bu dünyanın tam merkezinde yarısı dondurucu buz, diğer yarısı ise kavurucu alevlerden oluşan bir dağ vardı. Fakat dağın zirvesi daima bahar gibi serindi.
Orada yüzünde gülümsemeyle oturan, gözlerinde derin bir parıltıyla uzaklara bakan genç bir adam vardı. Onun adı Shui Dongliu idi. O bu isimle doğmamıştı, bu ismi kendi kendine vermişti. Sadece insanlara gerçek isminin bu olduğunu söylemişti.... Shui Dongliu.
O küçük bir tarikatın öğrencisiydi ve gelişim pratiği yerine dağın tepesinde oturup sanki birisini bekliyormuş gibi uzaklara bakmayı tercih etmişti.
İnsanlar onun ne beklediğini sormuş ve onun cevabı daima aynı olmuştu: "Eski bir dostu bekliyorum. O yakında ayrılacak, ama bundan önce vedalaşmak için gelecek."
Günler geçti, bir tarafı buz gibi dondurucu soğuk, diğer tarafı kavurucu alevdi. Bir gün gözlerinde parlak bir ışık titreşti ve dönerek gülümsedi.
"Çok çok uzun zaman oldu," dedi.
Bu sözler ağzından çıktığında Meng Hao ve Xu Qing karşısında belirdiler. Meng Hao gülümseyerek ellerini kenetledi ve saygıyla başını eğdi.
Bu baş selamı, Shu Dongliu'ya laneti nasıl kıracağını anlamasını sağladığı için teşekkür belirtisiydi. Ayrıca derin bir saygı göstergesiydi.
Shui Dongliu mutlulukla dolu gürültülü bir kahkaha atmaya başladı.
"Eski dostlarla buluşmak hayatta daima en büyük mutluluklardan birisidir," dedi. "Talihine çoktan baktım ve Kainat'a yolculuğunun seni görkemli bir zafere götüreceğini söyleyebilirim. Burası için endişelenme, burada kalıp göz kulak olacağım."
"Çok teşekkürler, Kıdemli," dedi Meng Hao. Shui Dongliu'nun bir şekilde hafızasını kazanmış olması şaşırtıcı değildi. Shui Dongliu efsanevi bir figürdü. Hem Dokuz Mühür kimliğiyle hem de ruhunun daha da öncelere uzanan parçasıyla, iş Dağ ve Deniz Alemine geldiğinde o tıpkı Meng Hao gibi oldukça bağlıydı.
Xu Qing de hissettiği derin saygı ve hürmetle Shui Dongliu'ya baş selamı verdi.
Shui Dongliu gülümsedi ve başını sağa sola salladı. Meng Hao'ya, Xu Qing'e ve ardından papağana baktı.
Genç bir adam gibi görünse de konuştuğunda sesi tamamen antikti ve zaman gücüyle doluydu.
"Bu papağan... Yücegök ile aynı yerden geliyor. O geçmişini unuttu, mühürledi. Onu da Kainat'a yanında götür. Çoktan en zirveye ulaştın. Ama çok uzun zaman önce birisi bana Tao'nun sonsuz olduğunu söylemişti." Shui Dongliu tekrar başını sağa sola salladı ve gülümsedi. Ayağa kalkarak döndü ve Göklere, boşluğa, uzaklara doğru yürüdü....
Papağanı bir titreme aldı ve saki tamamen kavraması zor, belirsiz bir şeyi anımsamış gibi gözleri boş bakışla doldu. Fakat bir an sonra Meng Hao'nun konuşmasını duydu.
"Şimdi onu düşünme," dedi. "Daha sonra... Kayıp ipuçlarını aramaya yardım edebilirim."
Yorum yaparken lütfen aşağıdaki kurallara uyunuz.