I Shall Seal The Heavens - Diğer Hikayeler 3: Papağan ve Et Peltesi
Diğer Hikayeler 3: Papağan ve Et Peltesi
Kainat hem simsiyah hem de görkemli ışıkla doluydu.
Bu biraz çelişkiliydi. Sayısız dünyadan gelen göz alıcı ışıkla tohumlar gibi dağılıyordu. Sayısız parlak inci gibi ışıklarını dört bir yana gönderiyorlardı.
Karanlık aslında Kainat'ın muazzam genişliğinden kaynaklanıyordu. Hatta herhangi iki tohum dünya arasındaki uzaklığı tarif etmek bile imkansızdı. Bu boşlukta herhangi bir ışık yoktu, sadece ölümcül bir sessizlik ve karanlık.
Zamanın akışı Kainat'ta çok belirgin değildi. Belki de bunun sebebi Kainat'ın gücünü Ata Aleminde olanların bile idrak etmekte zorlanmasıydı.
Zaman geçti. Bir güm Kainat'ta şok edici bir hızla ilerleyen bir ışık ışını ortaya çıktı.
Dikkatli bakınca bu ışık ışınında bir kişi vardı. Ruhu son derece zayıf orta yaşlı bir adamdı.
Üzerinde yeşil cübbesiyle yüzü soluktu. Görünüşe göre takip ediliyordu. Yüz ifadesi sert olsa da gözlerinin derinliklerinde kurnazlık titreşiyordu.
Adam hızla ilerlerken karanlığın içinde ikinci bir ışık ışını belirdi. O bir kadındı ve onun da yüzü bembeyazdı. Görünüşe göre ikisi de bir şey tarafından kovalanıyordu.
Bu iki insan belli ki birbirlerini tanıyorlardı ama iyi ilişkilerinin olmadığı, hatta düşman oldukları söylenebilirdi. Onlar kaçarken arasıra birbirlerini yavaşlatmak için içlerinde çatışıyorlardı. Adam sık sık üstünlüğü ele alıyordu ama kadının hızını tamamen kesmek elinde gelmiyordu.
Kainat'ta hızla ilerlerken arkalarında görkemli bir ışık ışını belirdi ve bu ışın...
Bir papağandı!
Tüyleri ışıltılı ve rengarenkti, görkemli ve güzel bir havayla kayan yıldız gibi ilerliyordu. Adam ve kadını takip ederken adeta bir çeşit eksiksiz Savaş Silahı'na benziyordu.
Aniden papağan bir hız patlaması yaşayarak adam ve kadınla arasındaki mesafeyi kapattı. Göz açıp kapayıncaya kadar onlara çarptı ve kadının ağzından kan gelmesine neden oldu. Aynı zamanda adamın çenesinden aşağı kan sızdı.
"Taoist Beşinci, çok zorlama! Senin o imparatorun ille de gerçek formumu yenmek zorunda değil. Ben Ölümsüz'üm! Kainat'ın Ölümsüzü!" Adam histerik bir halde bağırırken gözlerinde neredeyse belirsiz bir zeka belirtisi titreşti.
Kadının yüzü şuan bembeyazdı. Dişlerini sıkarak hızla fırladı.
Bu kovalamaca tohum dünyalardan biri ilerde ortaya çıkana kadar devam etti. Kainattaki bu sayısız dünyalardan birçoğuna kıyasla bu tohum dünya henüz tamamen olgunlaşmamıştı. Yıldızlı gökyüzünün iradesi büyüyordu ve oradaki canlılar henüz medeniyet seviyesine gelmemişti.
Grup yaklaştığında papağanın soğuk ve bozuk sesi çınladı. "Efendim kesinlikle senin gerçek formunu katledecek! Ve bana da seni, klonu öldürme görevi verildi! Sen, senin gerçek benliğinin kendisine bir kez daha yükselme fırsatı kazanmak için denemesisin! Ve ben kesinlikle efendim gibi başarılı olacağım! Ve sen de, Antik-Ölümsüz ruh! İkiniz de asla benden kaçamayacaksınız!"
Papağanın ifadesi buz gibiydi ve kelimeleri giderek soğuyordu. Sesi kainatta yankılanırken adeta her yeri donduruyordu.
Aniden papağanın etrafında bir büyü formasyonu belirdi ve dört bir yana yayılarak adamı ve kadını kapladı. İkisi de daha tepki veremeden önce rengarenk ışık peyda olarak sayısız büyülü sembole dönüştü. Büyü formasyonu gizemli ilahi sesleriyle birlikte dönmeye başladı. Büyü semboller canice bir auranın yükselmesiyle patlayarak adam ve kadının üzerine çöken yıkıcı bir saldırıya dönüştü.
Bu kritik kriz anında adam kükreyerek vücudunun hızla genişlemesine neden olan bir kutsal beceri serbest bıraktı. Göz açıp kapayıncaya kadar elinde savaş baltası olan bir deve dönüştü. Bir an bile duraksamadan savaş silahını büyülü sembollere savurdu ve bütün gücünü serbest bırakarak dağların devrilmesine, denizlerin kurumasına neden oldu.
Muazzam gümbürtüler çınladı ve koca dev bir ağzı dolusu kan tükürdü. Vücudu çoktan yıkılmanın eşiğine gelmişti. Yüzünde vahşi bir ifade belirdi ve kükredi, "Taoist Beşinci! Şansını çok zorluyorsun!!"
Bu kelimeler ağzından çıktığı anda harap olmuş vücudundan on damla altın kan çıktı. Kan damlaları hemen bir araya yoğunlaştı ve devasa, kan renginde bir ele dönüştü.
El korkunç bir aura yaydı, öyle ki papağanın gözleri kocaman açıldı. Bu aurayı hemen tanımıştı. Bu on tane altın kan damlası, papağanın lordunun Yücegök'ün gerçek benliğini katletmek istemesinin sebebiydi! O... Kainat Kanı'ydı!
Aniden Yücegök'ün gözleri ışıltılı bir şekilde parladı ve gürültülü bir kahkaha attı.
"Antik-Ölümsüz ruh, planımızı devreye sokma zamanı. Ondan sonra özgür kalacaksın!"
Kadın bir an tereddüt ettikten sonra kararlılıkla dişlerini sıktı. Aniden vücudunda sayısız pul yayıldı. Bacakları bütünleşti ve bir an vücudu bir yılan gibi oldu. Olduğu yerde döndü ve kaçmak yerine ellerini şiddetle itti. Vücudu hızla kururken bütün hayat kuvvetini bir çeşit taoist büyüsü kullanmak için çekti.
Büyü serbest kaldığı anda güçlü bir aura patladı.
Bu garip bir auraydı, antik ve sayısız yıllık hissiyatla doluydu. Bu güç aniden papağan ve büyü formasyonuna doğru fırladı.
Göz açıp kapayıncaya kadar büyü formasyonu kurumaya başladı ve papağan gözlerinde soğuk bir ışıkla duraksadı.
Ardından kuvvet kullanarak bunu kırmaya hazırlanarak enerjisi yükseldi. Orta yaşlı adamın elleri büyü hareketiyle sallandı ve on altın kan damlasından şekillenen el giderek büyüdü. Kısa süre sonra papağana doğru devasa bir kan denizi akın etti.
Kadın o sırada Zaman aurası kullanımı yüzünden ağır biçimde zayıflamıştı ve geri çekilmeye başladı.
"Taoist Beşinci, gerçekten de Ölümsüz'ün hazırlıksız olacağını mı sandın? Bu ne toyluk? Beni buraya kadar takip etmen gerçek benliğimin planıydı! Seni ortadan kaldırmak, imparatorunun kolunu kesmekle eş değer!" Yücegök kafasını geriye atarak kükredi ve gürültülü bir kahkaha kopardı. Görünüşe göre önceki görünen bütün o zayıflık numaraydı, papağanı kainatın bu ücra köşesine çekmiş ve ardından kadınla işbirliği yaparak onu öldürmeyi amaçlamıştı.
Kan Denizi zirvesine ulaştığında ve güç ile taştığında papağana doğru yayılan bir mühür işaretine dönüştü. Papağanın gözlerinde en ufak bir panik yoktu, sadece buz gibi bir sakinlik hakimdi.
"Beni buraya hileyle çektin ama efendimin senin gerçek benliğini öldürmesine yardım etmek için neleri feda edebileceğimi bilmiyorsun! Ben mi senin tuzağına düştüm yoksa sen mi benim!?" Papağan sanki bu dünyadan ayrılmak istemiyormuş gibi iç geçirdi. Ama sonra gözleri kararlılıkla parladı. Kan denizi yaklaşırken papağan aniden korkunç dalgalanmalar yaymaya başladı. Bunlar... kendini imha etme dalgalanmalarıydı!
Şaşırtıcı şekilde rakiplerini öldürmek için kendini imha etmeyi seçiyordu.
Belki sıradan bir intiha yüzleştiği korkunç auraya karşı hiçbir şey yapamazdı ama papağan önceden hazırlanmıştı. Bir çeşit ezici teknikle kendini imha gücünü yükseltiyordu.
Yücegök'ün gözleri kocaman açıldı ama sonra soğuk bir kahkaha geldi.
"Demek bu kadar ileri gitmeye hazırsın. Ne yazık ki gerçek benliğim bundan daha fazla hazırlık yaptı." Konuştuğunda elleri bir büyü hareketi uyguladı ve kaçan kadının aniden duraksamasına neden oldu. Aniden kadının içinde mühürlü olan bir şey serbest kalarak kanı kaynamaya başladı. Bir an sonra onun içinden kendini imha etme dalgalanmaları yükselmeye başladı.
Şaşırtıcı şekilde Yücegök kaçma fırsatı bulmak için onu kendini öldürmeye zorluyordu.
Kadın ona öfkeyle baktı. Anlaşmada bu yoktu ve bu kritik anda onu feda etmeye kalktığını görünce gözleri kan çanağına döndü. Fakat dudaklarında soğuk bir gülümseme belirdi.
İki imha gücü yükselmeye başladığında papağanın buz gibi sesi çınladı.
"Ne bekliyorsun, Antik-Ölümsüz ruh? Bunun olacağını sana söylemiştim! Bir şey yap! Kendini tutma! Eğer özgürlük istiyorsan onun için dövüşmelisin!"
Papağanın sözleri Yücegök'ün yüzünün titreşmesine neden oldu.
Kadın soğuk bir gülümsemeyle derin bir nefes aldı. Yücegök en başta kadınla anlaşırken papağan gizlice kadınla temas kurmuş ve ona olayların nasıl sonlanacağını anlatmıştı. Şimdi kadın hiç tereddütsüz kahkaha atmaya başladı
"Haklıydın. Özgürlüğümü ancak onun için dövüşerek kazanabilirim. Ebedi özgürlük kazanmak için Antik-Ölümsüz pozisyonumdan vazgeçebilirim!"
Yücegök'ün yüzü düştü ve tam bir şey diyecekken zamanı kalmadı. Kadının sözlerinin hemen ardından aniden vücudu dağıldı.
Bu kendini imha değil, mutlak ve tam bir yıkımdı. Vücudu kururken et ve kanı aktı, yayılarak yıldızlı gökyüzünü kıpkırmızı boyadı.
"Nirvanik Yeniden Doğuş Laneti! Hayat ölüme, ölüm hayata yol açar. Küller küllere, toprak toprağa. İradeyi unutuluşa gönder. Zihni yok et. Var olan her şey... şimdi tekrar başlayacak!
"Bundan böyle Antik Ölümsüz yok...." Kadının sesi çınlarken yıldızlı gökyüzü sallanmaya başladı. Ardından büyük bir patlama oldu.
Toza dönüşen papağandan şiddetli baskı saçıldı. Aynı zamanda kan denizini ezdi ve Yücegök'ün acılı bir çığlık atmasına neden oldu. Kaçmaya çalıştı ama başaramadı ve anında baskıyla ezildi. Kadının vücudu patladı ama ölmedi. Ruhu dağılmadı.
Serbest bıraktığı son büyü yeni bir devir başlatacak bir şeydi. Her şey ezildi ama sonra yıkımın içinden her şey tekrar şekillendi.
Savaşlarının yakınındaki tohum dünya güç dalgalarından etkilendi. Yıldızlı gökyüzünün iradesi titredi ve ardından çoğunlukla silindi. Aynı zamanda dünyaya açılan geniş bir delik ortaya çıktı.
Delik açıldığı anda adamın adamın, papağanın ve kadının qi, kan ve külleri içeri emildi. Göz açıp kapayıncaya kadar hepsi tohum dünyanın içine çekildi.
Tohum dünyanın içindeki yıldızlı gökyüzünde sayısız yılın ardından var olan canlıların üstüne yeni yaşam formları gelişti. Bu etraftaki boş dünyaya gözlerinde boş bakışlarla bakan bir papağana dönüştü.
Başka bir ruh ise yavaş yavaş yıldızlı gökyüzünün yerini almaya başladı. Geçmişi unuttu ve içgüdülerine göre hareket etti. Bu, Yücegök'ün iradesiydi.
Bu dünyadaki sayısız canlının arasında reenkarnasyon döngüsünden bir kadın çıktı. O, önceki hayatının farkında değildi ve aslında tekrar tekrar yeniden doğmuş, sayısız hayat ve devir yaşamıştı.
Daha sonra papağan kendisini büyülü bir alete, bir bakır aynaya dönüştüren biriyle tanıştı.
Bir gün kadın koca dünyanın içindeki daha küçük dünyacıklardan birinde bulunan biriyle karşılaştı. Oranın adı Paragon Ölümsüz Alemiydi.
Karşılaştığı kişi bu daha küçük dünyanın yerlilerinden... Yıldırın İmparatoru adında biriydi.
Yıldırım İmparatoru bu kadına aşık oldu ve kadın onun hayatının aşkı oldu. Karısı. Daha sonra Paragon Ölümsüz Aleminin Düşük Alemleri, Yücegök'ün etkisiyle isyana kalkıştı. Yıldırım İmparatoru evi ve aşık olduğu kadın için savaştı. En sonunda savaşta öldü.
O öldüğünde vücudundan sayısız yıldırım yayılarak tüm bölgeyi doldurdu.
O artık gittiğinde, kadın cesedinin başında hüzünle ve gözyaşlarıyla oturdu. O anda kadının hafızası mühürlenmiş ve kilitlenmişti. Yıldırım İmparatora baktı ve zırhına gözyaşları döküldü. En sonunda gözyaşları yok oldu ve görünüşe göre gözyaşlarıyla birlikte Yıldırım İmparatoru için hisleri de götürülmüştü. Kadının gözleri soğuk ve boştu.
"Biz aynı dünyadan bile değildik," diye mırıldandı. "Bu, hayat yolculuğumdaki sadece bir duraktı. Şimdi uyandım ve ayrılma zamanım geldi. Ben...özgürüm." Bununla birlikte dünyadan ayrılarak Kainattaki yolculuğuna geri döndü.
Yücegök'ün iradesiyle yada papağanla tekrar karşılaşmak gibi bir isteği yoktu.
O gittikten sonra Yıldırım İmparatoru'nun cesedi Paragon Ölümsüz Aleminin yıldızlı gökyüzünde süzülmeye devam etti. Yavaş yavaş kurudu. Cesedin üzerindeki zırh eridi ve en sonunda ceset saydamlaştı. Tüm bunların sebebi kadın uyandığı anda döktüğü gözyaşlarıydı, o gözyaşları geçmişi ve şuanki hayatı kaynaştırma gücüne sahipti.
Gözyaşları sayesinde zırh, ölmüş olması gereken Yıldırım İmparatoru'nun ruhuyla kaynaşmıştı.
En sonunda ceset bozularak tamamen zırhla kaynaştı. Yıllar sonra ortaya çıkan şey uyandı. O zaman hemen esasen ecelsiz olduğunu anlamıştı. Ayrıca asla bir daha zırh olmaması ve birisini korurken hayatını riske atmaması gerektiğini anlamıştı.
Eğer bunu yaparsa bu ecelsiz doğasını kaybedebilirdi.
Bunun dışında hafızası bomboştu. Dağ ve Deniz Aleminde dolanmaya başladı ve yavaş yavaş konuşmayı, zorbaları aydınlatmayı sevdiğini fark etmişti. En sonunda da sayı saymayı bilmediğini keşfetmişti....
Bir gün bir bakır aynadan çıkmış olan bir papağanla karşılaşmıştı.
"Hey sen, zırh görünümlü yoldaş. Hadi, hadi Beşinci Lord sana şöyle bir baksın. Neden hiç tüyün yada kürkün yok?"
"Kes sesini zorba! Seni yolundan çevireceğim!"
Çevirmen Notu: Merhaba arkadaşlar ben Rassnt. Meng Hao'ya bu uzun yolculuğunda buraya kadar eşlik ettik. Yeri geldi duygulandık, yeri geldi güldük. Umarım keyif almışsınızdır ve Ke Yunhai'nin bende bıraktığı etki gibi sizlerde de etki bırakan karakterler olmuştur. Yeni hikayeler ve maceralarda görüşmek üzere.
Yorum yaparken lütfen aşağıdaki kurallara uyunuz.